27 Mart 2013 Çarşamba

Dincilik ve Türkçülük

İlk insanlardan beri her insan dünyanın işleyişini anlamak ister. Merak eder, düşünür, tartışır... Buna binaen sürekli kendini yenileyen sorular ve sorunlar ile yeni yeni düşünce sistemleri, yaşayış tarzları belirir. Dinler, ideolojiler, felsefi akımlar...

Türkçülük Tam Olarak Nerededir?


Bana kalırsa Türkçülük; ne bir dine, ne bir ideolojiye ne de bir felsefe sistemine teğet geçer. Türkçülük; tüm bunların yorumlanmasında kullanılacak bir süzgeç olarak görev alır sadece. Türkçülük bir din yaratmaz, felsefe yapmaz ama müdahale eder. Mesela yabancı bir dilin kutsal olarak kabullenilip, üstün tutulmasına karşı çıkar. Üstün bir dil arıyorsan senin için bu Türkçedir der. Varlığının teminatı olan bir dilden daha kutsal ne olabilir?

Türkçe ibadet ister. Yaradana Türkçe seslenmek ister.

Türkçülük herhangi bir dini şart koşmaz. Atsız'ın Deli Kurt adlı romanında bahsedilen gibi ''insanları dinlerine göre değil, ırklarına göre ayırır''.

Ne yazık ki; Türkçü şuurun en temel gerekliliklerinden olan bu unsur, halen dahi 'ben Türkçüyüm' diyenler tarafından idrak edilememiş bir vaziyette. Hatta bu insanlar, adeta Avrupa ortaçağının karanlık zihinlerinden ortaya dökülürmüşçesine gerici ve akıldan uzak tartışmaların müsebbibi oluyorlar. Kimi İslam'ı yeriyor, kimiyse Tengriciliği ve Kam inancını.

Bir insan ne İslam'dan çıkmakla Türkçü olabilir ne de Tengriliciği zail ilan etmekle.

Görüyorum, okuyorum... Müslüman Türkçü, Tengrici Türkçü diyorlar. Gözleri, akılları dini bir paradigmadan yorumluyor dünyayı. Belki farkında değil. Ama öyle... Kusura bakma kardeşim ama sen Türkçü değilsin. DİNCİSİN... Belki İslam belki de Tengricilik mutaassıbısın, ama kusura bakma sen sadece DİNCİSİN. Türkçü değil.


Hiç yorum yok: