Devlet Bir Araçtır... Milleti Yükseltmek İçin...
Can Acıtmaya Başlamışsa... Silinir ve Yeniden Yüklenir.
Devlet anlayışının her devirde aynı olması mümkün değil. Günümüzdeki devletler tam merkeziyetçiyken; bundan 1600 yıl önceki bir devleti oluşturan unsurlar daha bağımsızdı. Lakin şöyle bir şey var; tarihte, devletler, insanlar, yöneticiler, olaylar, savaşlar değişse de 'sebepler ve doğurdukları sonuçlar' hep aynı kalmıştır. Mesela şuan 2013'te değil de 382 yılında olmuş olsaydık....
Tarih MS 382. Asya'nın bağrında büyük bir boylar federasyonu cihana nam salıyor. 7 düveli hizaya sokmuş bu devletin adını Türkiye koymuşlar. Devletin omurgasını oluşturan 3 tane büyük boy var: Teyyipoğulları, Kılıçdaroğulları ve Devletlüler...
Kuş sesleri, ıhlamur kokusu ve arı vızıltıları huzurlu bahar günlerinin habercisidir bu diyarda. Huzuru akında, cenkte, yiğitlikte bulan bir millet var. Her bahar oluk oluk baş düşmanları Çin'e akarlar ve dizliye diz çöktürmeden, başlıya baş eğdirmeden asla geri dönmezler. Topladıkları ganimetlerle yurda geri döndüklerinde ise bir sonraki baharın heyecanı sarmaya başlar bedenlerini.
(...)
Ne yazık ki; işler her zaman töresine uygun gidemiyordu ve bu Tanrı tarafından kutsanmış devlette düzen bozulmaya başlamıştı. Federasyonu yöneten Teyyipoğulları, toplanan ganimetleri boylara eşit dağıtmıyordu, Çin'den gelen hediyeleri, top top kumaşları ipekleri diğer boylarla paylaşmıyordu. Kibir, ihtiras, açgözlülük Hakan'ı sarıp çevreliyordu. Bu da yetmezmiş gibi soysuz bir Çinliyi diğer boylara bey yapmak istemişti. İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. Bu zamana kadar tüm adaletsizliklere göğüs geren, boydaşlarının ısrarlarına rağmen itaatten vazgeçmeyen Kılıçdaroğulları başbuğu, artık daha fazla dayanamamıştı. Aslında kendisi basiretsiz bir başbuğ olmasına rağmen boydaşları onu kılıç zoruyla, tehdit ederek meydanlara sürmüştü.
Metehan'ın ulu öğretilerini hala hafızalarında barındıran Kılıçdaroğulları boyu, özgürlüğün ve adaletin yolunda isyan etmişlerdi Türkiye devletine. Zaten artık kendilerini bu devletin bir parçası gibi hissedemiyorlardı, dışlanmışlardı. Kan akıttıkları, nice şehit verdikleri öz yurtlarında artık bir Çinli kadar bile değerleri yoktu. Atalar izinden giderek kurtuluşun günü gelmişti artık.
Teyyipoğulları onları vatan hainliğiyle suçladılar. Hatta utanmadan Çinlilerle işbirliği içinde olduklarını bile söylediler.
Devletlü başbuğu bunlar bir takım provokatif olaylardır biz ezilsek de devletimize karşı gelmeyiz demişti. Ama bilmiyordu ki; ''bu davada taraf olmayan bertaraf olacak''
Ama bu da Kılıçdaroğullarının şevkini kıramamıştı... Cenk ettiler, vuruştular... Savaş meydanlarında aynı dilden çığlıklar yükseliyordu. İki tarafta birbirlerine hainler diye sesleniyordu. Bir taraf 'Metehan yolunda' diye haykırıyor, diğer taraf ''Teyyip'' nidalarıyla zikrediyordu.(SONRASI YOK, OLAYLARIN BU KISMINDAN SONRASINI ANLATAN KAYNAKLAR NE YAZIK Kİ KAYIP)
Şimdi devlet dediğimiz nedir, devlet onu yöneten insanların bir yansıması değil mi? Hükümete karşı ayıklanıp da devlete karşı ayaklamamak diye bir şey var mı? Ya da Celaliler ''ben Padişaha karşı ayaklanıyorum ama devlete karşı asla ayaklanmam, töreye uymaz'' demiş midir?
Devlet soyut bir kavramdır, somut olan şey millet ve milletin devlet üzerindeki iradesidir. Bu irade ne kadar zayıfsa devlete hissedilen aidiyet o denli zayıflar.
Yani baki olan millettir, ulu olan, kutsal olan millettir.. Gerisi değişir, yıkılır ve kurulur. Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur.